Cehalet arttıkça hurafe de artar

Hurafeler İslam Ülkelerinde Çok Yaygın
Her Gece Mezarlıkta Ağlayan Kızın Gizemi Üstüne.
Cehalet arttıkça hurafe de artar
Medyadan, Çorum’da mezarlıkta ağlayan kızın esrarını, gizemini izliyorsunuzdur sanırım. Görüyorsunuz bir hurafe olay yüzünden, şu çağdaş dünyada, teknoloji çağında milyonlarca insan nasıl da gülünç duruma düştüğünü görüyoruz. Çünkü böyle bir gerçek kız olayı yok, toplum dinsel hurafelerle, kerametlerle avutulduğu için insanlar böylesine bir olağanüstülük, keramet peşindeler. “Hayatta en hakiki mürşit (yol gösterici) bilim” olduğu halde, okumayla, bilimle uğraşacağımız yerde, görüldüğü gibi, 1500 yıl önceki gibi hala hurafeci kafa taşıyoruz.
Hurafeler, yani boş inançlar, cehaletin çok arttığı, dinsel duygu, dinsel baskının yoğun olduğu özellikle İslam ülkelerinde hızla artar. İnsanlar bilim, fenden, akıl ve mantıktan uzaklaşır, dini hurafeler içinde olağanüstü gizemli söylemlere kanar. Aslında bilinçsiz, cahil insan dar ve yoksul dünyasından kurtulmak için çaresizce akıl,  bilim dışı söylem, dedikodu, gerçek dışı olaylardan medet umar, kurtulmayı ümit eder.
Atatürk’ün, “hayatta en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir” özdeyişini anlamayıp dinsel yaşantıyı ön plana çıkaran kişi ve toplumlar bilim ve teknolojiden ayrı kalır ve de çağın gerisine sürüklenirler. İşte, tüm okulları İmam Hatipleştirmeye çalışan, fabrika yapacağı yerde, gereğinden fazla oraya buraya lüks cami yapmaya çalışan AKP-RTE iktidarı da “dinci nesil” söylemi ile bu gerici rotayı takip etmekte.
Çorum’da mezarda geceleri ağlayan kız olayı, bizi bu yazıyı yazmaya yöneltti.
Cehalet arttıkça hurafe de artar
Çorum’da mezarlıkta ağlayan ve görünmeyen genç kız olayı çevrede öylesine bir heyecan, gizem yaratır ki, gecenin vaktinde yöre halkı, ağlayan genç kızı bulmak için mezarlığa dolarlar, gecenin bir vaktinde mezarlığı gözetlemeye başlarlar.
ağlayan gizemli kızı görmek için İstanbul’dan, Kars’tan geldiklerini, gece dahi sabaha kadar bekleyip o kızın derdini öğrenmek istiyorum” diyenler, ne ki engelli arabası ile uzaktan gelen kişi ekrana yansıyordu. Adı geçen mezarlık çevresine öylesine fazla gelen oldu ki, mezarlık çevresinde seyyar satıcılar oluşmaya başladı. Yoğunluğunun bulunduğu Çepni Mahallesi'ndeki Ulu Mezarlığın bulunduğu Hıdırlık Caddesi’ne gelerek çekirdek ve pamuk şeker vb yiyecek içecek sattığı görüldü. Ayrıca olayı duyan bazı vatandaşlarında küçük çocuklarını alarak mezarlığa geldikleri ise dikkatlerden kaçmadı.
Polis, emniyet, vali incelemeye alırlar, mezarlığın her yerine kameralar takarlar ama kızı bulamazlar. Belki de böyle bir şey yoktur da, birileri böylesine bir ağlayan kız sesi duyduğunu söylemiştir, yöredeki insanlar da buna inanmış olmalılar.
İşte Çorum’daki ağlayan ve görünmeyen kız olayı da cahil kimselerin uydurduğu hurafeden başka bir şey değildir. Görüldüğü gibi hurafe ve cehalet insanları gülünç duruma düşürebiliyor.
Bizim tarihimizde de, böylesine garip ve gizemli kız olayları çoktur. İsterseniz bunlardan başka birini hem de 15. Yüzyıl Ankara’sından örnek verelim. Üstelik bu genç kız adına türbe yapılmıştır.
Ankara’da Opera Meydanında bulunan Kar Yağdı Türbesi’nde yatan bir genç kız olayı vardır. İşte bu 15 yaşında ölen genç kız adına yapılan türbeyi, günümüzde bile her gün onlarca kişiler, çeşitli adaklar adayan kimseler tarafından ziyaret edilir.   
Türbenin Genel Özellikleri: Kapısının üstünde: kaba bir yazı ve onun altında: 1477 tarihi görülmektedir.
Cehalet arttıkça hurafe de artar
Halk arasında: türbede yatanın bir kız olduğuna dair rivayetler vardır.
Sekizgen planlı, kubbeli bir türbedir. Duvarları: bir sıra kesme taş, üç sıra tuğla ile örülmüştür. Taşların arasına da, dikey birer tuğla konulmuştur. Cephelerin beşinde, kesme taş çerçeveli, sağır sivri kemerli birer alt pencere vardır. Bir sıra taş, üç sıra tuğla ile örülen kemerlerin aynalıkları tuğladır. Pencereler, lokmalı demir parmaklıklıdır. Yedi cephede hemen sağır kemerlerin üzerinde bulunan, yuvarlak tuğla kemerli küçük üst pencereler, alçı şebekelidir.
Güneydeki sağır cephelerin içersinde, birer mihrabiye ve niş vardır. Duvarlar: iki sıra, kurt dişi ile sona erdirilir. Kubbesi: kurşun kaplamalıdır. Birçok kez onarılmış olmasına rağmen, kurşunları kısmen dökülmüş ve kubbesi çatlamış durumdadır. (Epey yıl önce, bir gazete haberinden, Karyağdı Türbesinin çatı çinko saçlarının çalındığını okumuştum).
Türbenin kapısı doğudadır. Kapının eşik ve şöveleri yekpare taştandır. Üstte, dilimli taşlarla örülü sivri bir kemerin içinde dikdörtgen bir mermere yazılmış kitabenin altında, basık kemerli giriş kapısı bulunmaktadır.
Türbenin içinde, bir sanduka vardır. İçten yükselen kubbesi, küçük bir kapısı vardır. Kızlar: kısmetlerinin açılması amacıyla, Karyağdı Türbesini ziyaret ederek, adak adarlar. Türbenin içine doldurulan gereksiz eşyalar nedeniyle, manevi havası bozulmuştur(1)
Eğer fırsat bulursanız bu türbenin anından bir geçin. Her gün onlarca kişi türbeyi ziyaret ediyorlar, orada kimi namaz kılıyor, kimi elin açıp dilek diliyor, dua ediyor, muhtemelen genç bayanlar çocuk istiyorlar, öğrenciler üniversiteyi kazanmak için dua ediyorlar, koca bulmak isteyenler, “evim olsun” diye dua edenler gibi pek çok farklı insanın ziyaret ettiğini görürüsünüz. İşte bu durum, insanımızın hurafeye inanışının, cehaletinin hazin görüntüsüdür.
Gönül ister isterdi ki,  Diyanet İşleri Başkanlığı fırsat eğitimi olarak bunu ele almalı, hurafelerin dini bir değerinin olmadığı konusunda eğitici, aydınlatıcı görevini yapsın. 
Bu genç yaşta ölen talihsiz kızın yattığı Karyağdı Türbesinin kapısında Arap harfleri ile yazının bir de Türkçe okunuşun yazısı bulunuyor. Türbe kapısında mermer levhada büyük harflerle şu dizelerin yazılı olduğu okunuyordu:
İş o kadar büyür ki, görünmeyen bu gizemli kızı olayı Çorum’un dışına taşar, komşu illerden mezarlığı seyretmeye gelirler.  Bu yazıyı yazdığım 6.5.2018 Pazar günü bir kanalın haberinde, bu “
Kar Yağdı Türbesi:
AH VAVEYLA Kİ CELLAD FELEK
HAKE SALDI, BU GÜL-Ü NAZİK TERİ
REVZASINI REVZAİ HULD BERİN
HERKADİN PÜR NUR EYLE YA GANİ
CENNETİNDEN KABRİNE RUZENLER AÇ
RAHMİN İLE BULA DAİM RUŞENİ
ERDİ HAFİFTEN DE ANIN TARİHİ
CİLVEGAHI OLA CENNET GÜLŞENİ  (955.H.1577)
Vaveyla: Yazık eyvah (çığlık)
Revzai: Cennet
Nazikter: Çok nazik
Huld: Ebedi
Berin: Yüksek en yüce.
Berkadin: Birbirine yakın
Pur: Çok dolu
Gani: Zengin
Ruzenler: Haydutlar
Ruşeni: Açık aydınlık
Cilvegahı: Cilve edilecek yer.
Gülşeni: Gülbahçesi.
Şamanistler Gibi Çalıya Çaput Bağlanırdı.
Küçüklüğümde anımsarım, 1950 li yıllarda, bizim Yelek Köyü’den Kaman’a pazara eşeklerle giderken, Müderris Köyü ile Kaman arasında “Dede Çalısı” denilen bir adak çalısı vardı. Bu adak “Dede Çalısı” öylesine bağlanan çul-çaputlarla doluydu ki, bu çalı rengârenk çaputlarda görünmezdi adeta. O zamanları araba pek kıt olduğu için, pazara eşeklerle gidilirdi. Eşek kafileleri yollara dizilir, Dede Çalısı’na gelince bazı yolcular eşeklerinden iner, bu adak çalısına çaput bağlar, bağlarken de elleri dua için açılmış, dudakları mırıl mırıl ya duasını yapıyor, ya da adağını dilerdi bu çalıdan.
Eşeklerinden inmeyenler de, “Dede Çalısı’na gelince, o tarafa yönelir, yüzlerce çaput bağlı çalıya dua ederlerdi, kaza ve belaların defi için. Hemen hemen herkes oraya gelince dua ederdi.  Yolcular, birbirine mihenk noktası olarak da kullanırlar, “Dede Çalı’sını geçtik, Dede Çalısı’na varınca” vb sözler söylerlerdi. 1950 li yıllarda küçüklüğümde ben de eşekle pazara Kaman’a gelirken giderken o Dede Çalısına korkuyla bakardım.
Gelenlerden öğrendiğime göre, Türkmenistan’dan Moğolistan’a kadar Türkî cumhuriyetlerde bir Şamanizm inancı olan bu adak çalılarına çul-çaput bağlama adetleri halen devam etmekte imiş.
Sonradan Karayolları yolu genişletmek, asfaltlamak için bizim “kutsal Dede Çalı’nı” dozerle halledince, birçok yaşlılar, “günah yav, bir felaket olmasın” gibi korku ve endişelerini dile getirirlerdi. Haftalarca, yıllarca bekledik bir şeycikler olmadı; ama zaman zaman o yolda olan trafik kazalarını da yok olan bu “Dede Çalı’sının gidişine, yok oluşuna yorumladılar. 
Bir başka bir İslam Ülkesi Pakistan’dan, başka bir genç kız hurafesi ile ilgili bir örnek verelim
Kerbela Hacılarının Başına Gelenler
1983 yılının Şubat ayında Kuzey Pakistan’da bir köylü kızı rüyasında, “bütün köylüleri ile birlikte Kerbelâ’ya hacca gitmek için hareket etmeleri gerektiğini, her türlü engeli aşacaklarını, rüyasında gördüğünü, yukarıdan böyle telkin geldiğini”, köylülere ısrarla anlatır. Kerbelâ şehitlerinin bölgesine gitmek için can atan, onun hayali ile yaşayan o mezhebin mensuplarına, bu cahil kızın rüyası adeta itici bir güç olur.
Bunun için, Pakistan’ın yüzlerce yoksul köylü Kerbelâ yolcuları, soğuk bir gün sabahında Karaşi’nin sahillerinden, “ya Allah, ya Hüseyin” naraları ile Umman Körfezinin fırtınalı sularına atıldılar.
Ertesi günü, bir rüyanın verdiği esinle Kerbelâ’ya gidip hacı olmayı umanların cesetlerini, Pakistan sahil güvenlik güçleri ibretle topladılar. Bu hazin olay karşısında şaşkına dönen Pakistan Polisi, nasılsa boğulmaktan kurtulmuş az sayıda Pakistan köylüsünü, yasa dışı yollardan yurt dışına çıkmaktan tutukladı. Bu aptalca olayda sağ kalanlar, aşırı dinci çevrelerin övüncü oldu; aşırı dincilerin baskıları ile serbest bıraktırıldılar. Yoğun bir kampanya ve toplanan para ile sağ kalanlar, uçakla Kerbelâ’ya hacıya gönderildiler. (2)
Bizde hurafe pek çoktur, bir ülkede cehalet artmışsa hurafeler de artar. Biz iki İslam ülkesinden sadece birkaç hurafe örneğini verdik. Ne yazık ki, tüm İslam ülkeleri böylesine özellikle dinsel kökenli hurafeler içinde, geriliğin pençesinde kalmaktalar. Yeryüzünde 55 den fazla İslam ülkesi var, hepsi de hemen hemen bilimden uzakta, geriliğin pençesinde Batı’ya her alanda muhtaç durumdalar.
Daha nice halkımızı uyutan çok garip, ilginç hurafelerden oluşan örnekler verebiliriz. Gönül ister ki, Diyanetimiz kuşaktan aşağı fetvalar vereceğine, hurafelerle, denk düştükçe toplumu eğitici, aydınlatıcı bilgiler vermeli, halkı bilime, fenne, teknolojiye yönlendirmelidir. Çünkü dünyada sadece dinle kalkınmış, dinle çağdaşlaşmış tek bir devlet yoktur.
Cevat Kulaksız  

Cevat Kulaksız

SONNOTLAR
(1)https://www.gezi-yorum.net/ankara-kutsal-mekanlari/
(2) İslam ve Bilim (Bağnazlığa Karşı Akılcılığın Savaşımı) (Prof. Dr. Pervez Hoobhoy 1950)

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget