Allah ile Aldatmanın Sosyal Demokrasiye Karşı Kullanılması

Allah ile aldatma tezgahı, günümüzün evrensel-ortak insanlık değerlerinden biri olan sosyal demokrasi kavramını etkisizleştirmek için de kullanılıyor.

Allah ile Aldatmanın Sosyal Demokrasiye Karşı Kullanılması
Allah ile aldatma tezgahı, günümüzün evrensel-ortak insanlık değerlerinden biri olan sosyal demokrasi kavramını etkisizleştirmek için de kullanılıyor.
Sosyal demokrasi Türkiye'de, üç karmaşanın (veya saplantının) gölgesi altında bulunuyor. Bu üçlü karmaşa, sosyal demokrasinin, kitlelerin mutluluğuna kaynaklık edecek bir insanlık gerçeği olarak hayata girmesini ve küresel sömürünün önünde bir engel oluşturmasını önlüyor; sürekli zihin bulandırıyor.

Bu üç karmaşa şu başlıklar altında verilebilir:

1. Dinci karmaşa (Allah ile aldatma veya siyaset dinciliği),
2. İdeolojik karmaşa (solculuk),
3. Sömürgeci karmaşa (küresel sömürü).

SOSYAL DEMOKRASİYE DİNCİ TASALLUT

Sosyal demokrasinin hayata geçmesine engel karmaşalardan en yıkıcısı, dinci karmaşadır.
Bir zamanlar, Türkiye'yi, Yeşil Kuşak İslamı denen Amerikan marka bir İslam ile kullanan ABD, bugün aynı oyunu Ilımlı İslam ve BOP söylemiyle yürütüyor. Bu son oyunun önemli sloganlarından biri de "Sosyal demokrasi bir sol söylemdir" iddiası olmaktadır.

Ne garip kaderdir ki, paylaşımın, fedakarlığın, sevginin tarih içindeki en büyük disiplinlerinden biri olan tasavvufun temel bilinçaltını oluşturduğu, İbn Arabileri, Hacı Bektaşları, Mevlanaları, Yunusları yetiştirdiği Anadolu coğrafyasında sosyal demokrasinin güdük kalmasında en büyük aldatma aracı olarak İslam dini kullanılmıştır.
Sebep, sömürgeci-emperyalist emellerin hesabıdır. Bu hesap, ABD istilacı dehasının ürettiği sahte İslamlarla düz getirilmektedir. Ilımlı İslam oyunuyla varılacak hedeflerin düşürülmesi için faşizm karşı umacısının yerine başka şeylerin konması gerekiyor. Bu 'başka şeylerden biri' de sosyal demokrasidir.
Bugün, okyanus ötesi politikaların hizmetinde yol alan dinci aldatılmışlar, Türkiye aleyhine sergiledikleri takkeli-sarıklı hıyaneti "Sosyal demokrasi solculuktur" sloganıyla da pazarlamaktadırlar. Arkalarındaki güç, Yeşil Kuşak'ın arkasındaki gücün ta kendisidir.

Yeşil Kuşak İslamı veya Ilımlı İslam şeytanlığına takılmadan baktığımızda gerçeğin şu olduğunu anlamakta gecikmeyiz:
Kur'an'sal ve Muhammedi çehresiyle, yani özgün şekliyle İslam, tam anlamıyla bir 'sosyal demokrat din' olarak önümüzdedir. Önümüzdedir ama hayatımızda değildir. Hayatımızda olmasına Haçlı odaklarla onların Müslüman coğrafyalardaki hizmetkarları izin vermiyorlar.
Aşını işinden kazanıp eşini işiyle besleyecek insanlar topluluğunun, ancak çağın sosyal demokrat insan ve devlet anlayışıyla mümkün olacağını, dinin kazandırdığı ruh yapısıyla herkesten önce anlaması gereken Müslüman'a, sosyal demokrasinin solculuk ve dine aykırılık olduğunu sürekli telkin eden uluslararası sömürgecilik ve onun içerdeki işbirlikçileri egemenliklerini pekiştirerek sürdürüyorlar. Sürdürmek için de sosyal demokrasinin yerini alacak bir 'sadaka kültürü' inşa ediyorlar. AKP bu inşa işinin baş taşeronudur.

SOSYAL DEMOKRASİYE SOLCU TASALLUT

Sosyal demokrasiye musallat karmaşalardan biri de kronik sol saplantıdır.
Küresel sömürü çarkına çomak sokan, yani ülkenin nimet ve imkanlarından, öncelikle ülkenin sahiplerinin yararlanmasını esas alan bir kavram, duygusal kitlelerin zihinlerinde, devri bitmiş, kullanım tarihi geçmiş 'sol' ve 'solculuk' ile eşitlenerek halkların mutluluk ve refahına yol açacak bir anlayış etkisizleştirilmektedir. Bu sistemin ağına düşmüş, sözde aydın bir yığın insanın sosyal demokrasi dendiğinde koro halinde, "solcu, solculuk!" diye yaygara koparması ne büyük bir talihsizliktir!
Sol anlayışı ekonomide fren gibi gören Allah ile aldatma yanlısı sağcı-dinci iktidarlar, sola sataşma adı altında sosyal demokrasiyi hırpalayarak ülkenin tüm sosyal dengelerini bozdular.
Sosyal demokrasi bugün artık bir ideolojik kavram değildir. Bir zamanlar onu sol ideolojinin pankart yapmış olması, sosyal demokrasi ile ilgili bugünkü gerçeği değiştirmez.

Bugünkü gerçek şudur:
Çağdaş, müreffeh Batı ülkelerinin en "sosyalist" sayılanları ne kadar sosyal demokrat iseler, en kapitalist sayılanları da aynı derecede sosyal demokrattır. Finlandiya, Norveç, İsveç nasıl sosyal demokratsa, Fransa, Almanya, İngiltere, İsviçre de aynı şekilde ve aynı oranda sosyal demokrattır. Bu ülkelerde kimsenin soldan, solculuktan falan söz ettiği yok. Çağdaş devletin, olması gerekenleri tespit edilmiş, durması gereken yeri belirlenmiştir. Vazgeçilmez gerçek, sosyal demokrasidir. Günümüz Avrupa sosyal demokrasisi, örneğin, Alman sosyal demokrasisi kendini artık 'marksist' olarak tanımlamıyor. Kökeni öyle olsa da öyle tanımlamıyor. Çünkü o kabuktan kurtuldu, kabuğun içindeki özü aldı. Bırakın Avrupa'yı, ABD ve Japonya'da bile sosyal demokratların talepleri, projeleri, yöntemleri etkili oldu, hayata yön verdi.
Çağdaş dünyada kalkınma ve refahı sağlayan ortak bir doğum vücut buldu.
Başka bir deyişle, kapitalist-sağ model sosyal devlete, sosyalist-sol model ise serbest piyasaya kapı araladı ve bir ortak kalkınma modeli doğdu:
Sosyal demokrasi.
Anılan kaynaşmanın yarattığı yeni-ortak-evrensel modelde ilginç görünümler var:
Günümüzün OECD üyesi kapitalist ülkelerinde, 20. yüzyılın başlarında devletin sosyal harcamalarının ulusal gelire oranı %10 civarında idi. Sosyal demokrat modeli hayata geçiren aynı OECD ülkelerinde bugün, anılan oran % 50-55 düzeyindedir.
Hukuk ve refah devletinin olmazsa olmazı sayılan sosyal demokrasi, iyi niyetli kapitalizm ile iyi niyetli sosyalizmin evliliğinden doğdu. Berlin Duvarı'nı yıkan da işte bu evliliktir.
Anılan evlilikte, sağın toplumculuk eksiğini sol, solun özgürlük eksiğini sağ tamamladı. Bu, bir anlamda, demokratik sosyalizmin, piyasa ekonomisine yer vermeye başlaması idi.
Bugünkü dünyada da, küreselleşmenin yürüttüğü ve bizzat Birleşmiş Milletler in de şikayetçi olduğu sömürüyle mücadelede öncülük sosyal demokratlarındır. Günümüz sosyal demokrasisi ve sosyal demokratları, insanlığa ufuk açacak yeni bir kavramı hayata sokmak için gayret göstermekte, Birleşmiş Milletler i bu yeni kavramı kurumsallaştırmak üzere faaliyete zorlamaktadırlar. Bu yeni değer-kavram, 'Küresel Kamu Malları Kavramı dır.
Artık şunu görmek zorundayız:
İnsanlık, bir ortak-evrensel refah modeline ulaştı. Bugün, bir tek ilerlemiş ülke gösterilemez ki sosyal demokrasiyi dışlamış olsun. Sosyal demokrat bir siyaset ve yönetim, ideolojik açıdan solcu olabileceği gibi sağcı da olabilir.
Modern Batı ülkelerine, o arada ABD'ye baktığınızda görünen o ki, günümüzde sosyal demokrasiyi hayata geçiren ülkelerin büyük çoğunluğu ideolojik eksen bakımından sağcıdır.

SOSYAL DEMOKRASİYE KÜRESELCİ TASALLUT

Türkiye'de sosyal demokrasinin hayata geçmesine engel olan karmaşalardan üçüncüsü, 'küreselci tasallut'tur.
Batı'nın bu topraklardaki emellerinin sadık takipçisi olan kozmopolit-liberal kesimin izlediği ve biricik kurtuluş reçetesi gibi öne çıkardığı küresellik, Hıristiyan Batı sömürgeciliğinin modern görünümü olarak sahnededir. Bu modern sömürü düzeninin en büyük rahatsızlığı ise sömürü hedefi seçilen ülkelerdeki merkezi otorite (güçlü devlet) ve ulusal bilinçtendir. Buradaki 'ulusal'ın veya ulusalcılığın şovenizmle, kavmiyetçilikle hiçbir ilgisi yoktur. Buradaki ulusalcılık, ülke içindeki nimetlerin ülkenin sahiplerince kullanımını esas alan bir anlayışın adıdır. Kan, ırk, kafatası, dinsel inanç gibi öğeler belirleyici değildir. Buradaki ulusalcılığın anlamı, sömürü ve emperyalizme karşı olmaktan başkası değildir. Atatürk ulusalcılığı da işte budur.
Küreselleşme, sosyal devleti hayata geçirmek isteyen sosyal demokrasiye çok yönlü zararlar vermektedir. Küreselleşmenin tahrik ettiği kapitalist tüketim iştahları, sosyal demokrasinin bir başka sıkıntısıdır.
Modern dünyada, kamu harcamalarının artması (sosyal devleti finanse etmenin pahalılaşması), özellikle nitelikli sosyal hizmet ihtiyacının büyümesi de sosyal demokrasinin yürütülmesini ciddi biçimde zorlaştırmaktadır. Bu zorluğun çözümü, bize göre, 'ahlaki bireyin inşası' (veya bireyin ahlaksal yapılanması) ile kolaylaşır. Bu reçete, modern ekonomik sistemlerin telaffuz etmediği, birçoğunun belki de tanımadığı bir değerler sisteminin insanlığın önüne konmasını gerekli kılabilecektir.
Şunu asla unutamayız:
İnsanlığın büyük ıstırapları sadece matematik hesaplar ve finansal grafiklerle çözülemez.
İnsanlığın, matematik hesaplar ve finansal grafiklerle çözülemeyecek ıstırapları da vardır. Ve galiba, en büyük ıstıraplar da bunlardır.
21 Eylül 2004 günü toplanan ve 'Küreselleşmenin Sosyal Boyutu'nu tartışan BM Genel Kurulu, sosyal demokrasinin anlam ve önemi açısından ürpertici açıklamaları insanlığın önüne koymuştur. Bu dikkat çekişte Fransa Devlet Başkanı Jacques Chirac'ın sözleri iyice anlamlıdır.
Şöyle diyor Chirac:
"Sosyal dengeleri ve çevreyi yok eden, yoksulları ezen, insan haklarını reddeden bir küreselleşmenin geleceği yoktur."
Jacques Chirac, huzurlu bir dünya için yeni bir dengenin kurulması gerektiğine dikkat çekti.
Yaşadığımız dünya, şöyle bir dünya:
Mevcut nüfusunun %60'ı, hijyenik temizlik olanağından yoksun. Bu nüfusun temel gıda ve koruyucu sağlık harcamaları için yılda 13 milyar dolara ihtiyaç var. Bu böyle iken, Avrupa ve ABD'de evlerde beslenen hayvanların yemleri için yılda 17 milyar dolar harcanmaktadır. Yine Avrupa ve ABD'de, kadınların parfüme harcadıkları para, yoksul ülke kadınlarının doğum ve sağlık harcamaları için gerekli olan 12 milyar dolara eşdeğerdir.
BM'in, az önce andığımız açılışında Brezilya ve Fransa liderlerinin sunduğu 'açlık ve yoksullukla mücadele tasarısı'na destek vermeyeceğini açıklayan tek ülke ABD oldu. Bunun anlamı üzerinde elbette çok düşünmek gerekiyor.
Özellikle bizim ülkemizde, sosyal demokrasiden vazgeçmek istemeyen yaklaşımların, ahlaki bireyin inşası teklifinin altını çizmeleri yaşamsal önemdedir. Ne yazık ki, Yunusların Mevlanaların torunları, İslam'ın bu konudaki geniş laboratuarından insanlığa reçeteler çıkarmak yerine, kapitalist emperyalizmin 'türban' adıyla ayağımıza dolandırdığı bir metre bezle otuz yıldır uğraşıyoruz. Kim bilir belki bir otuz yıl daha uğraşacağız.
Allah ile aldatma tezgahının ödüllü öncülerinden biri olan RT Erdoğan, sosyal demokrasi ile peygamberler mirası arasında irtibat kuran birkaç cümle söylediğim için miting meydanından savcılara seslenerek, benim milletvekili adayı olduğum partinin kapatılmasını istemiştir. Manzaranın ortaya koyduğu vehameti, gazeteci-yazar Arslan Bulut, kendine has ince ferasetiyle yakalayıp deşifre etmiştir.

Köşe yazısında şöyle diyor:

"Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, CHP den milletvekili adayı olmuştu. AKP'yi destekleyen medya, Öztürk aleyhinde haberler uyduruyor, söylediklerinin, yazdıklarının tam tersini ona mal ediyordu. Bu arada Yaşar Nuri Öztürk, bir konuşmasında 'Sosyal demokrasinin esin kaynağı peygamberlerdir' dedi. AKP medyası, bu sözü, 'Yaşar Nuri Öztürk, bütün peygamberler sosyal demokrattı' dedi' diye yansıttı."
"AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, elindeki kozun CHP'ye kaymakta olduğundan endişelenmiş olacak ki 24 Ekim 2002'deki Elazığ mitinginde sesini yükseltti. Erdoğan dedi ki, 'Ben buradan bir duyuru yapıyorum; peygamberlerin sosyal demokrat olduğu kararını bir milletvekili adayının meydanlarda istismar etme yetkisini hangi yasaya, hangi anlayışa sığdırıyorsunuz? CHP hakkında kapatma davası açılmalıdır!"

"Erdoğan, partisi laikliğe aykırı eylemlerin odağı olmaktan yeni kapatılmış ve yeni parti kurmak zorunda kalmış bir politikacıydı. Dolayısıyla o sıkıntı içinde CHP hakkında da kapatma davası açılmasını istemiş olabilir. Ancak, bugün 'Demokrasilerde parti kapatılmaz' görüşünü savunuyor. Çünkü iktidarda olmasına rağmen, son partisi hakkında da kapatma davası açılmıştır. O gün Yaşar INuri Öztürk'e iftiralar atan kalemler de bugün demokrat kesilmiştir!"
(Yeniçağ gazetesi, 28 Mart 2008)

TÜRK ANAYASASI VE SOSYAL DEMOKRASİ

Bizim için sosyal demokrasi, bir ideolojik yaklaşım değildir; tam aksine, anayasal bir talebin öne çıkarılmasıdır. Türkiye Anayasası'nın ikinci maddesi aynen şöyle demektedir:
"Türkiye Cumhuriyeti... demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir."
Demek olur ki, Türk devletini yönetmeye talip siyaset ve zihniyetler şu üç gerçeği dikkate alacaklardır:

1. Demokrasi,
2. Laiklik,
3. Sosyal devlet anlayışı.

Bu talebi siyasal bildirgelere aktarmayı, siyasal bildirgelerde bu talebe tercüman olmayı solculukla ilgilendirmek ya bir saptırmadır yahut da bir dikkatsizliktir. Bu saptırma veya dikkatsizliğin yukarıda sıraladığımız karmaşa odaklarınca sömürülmesi ise doğaldır

Yaşar Nuri Öztürk /Allah İle Aldatmak-256-263

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget