Arapları ifade için Kur’an’da, a’rabî (Arap) veya arab sözcüklerinin çoğulu olan ‘a’rab’ kelimesi kullanılmaktadır.
Kur’an, Arapları çok olumsuz sıfatlarla anmaktadır. Sonraki Arap
dilcileri, Kur’an’ın bu tavrını etkisiz kılmak için olacak, a’rab ve
a’rabî sözcükleriyle tanıtılan Arapların bâdiye Arapları, yani Arapların
köylü tipleri olduğu yolunda bir söylem geliştirmişlerdir. Allah,
kötülüğü köylülüğe bağlamaktan münezzehtir. Doğrusu şu ki, Kur’an’ın
Araplarla ilgili söylemlerinin yarattığı sıkıntıya bir tepki olarak
geliştirildiği anlaşılan bu yaklaşım kaş yaparken göz çıkarmıştır.
İşin gerçeğini, Kur’an dilinin aşılmamış ustası Isfahanlı Râgıb
söylemiştir: Kur’an’da kullanılan a’rab sözcüğü Arap ırk ve insanını
tümden ifade eden sözcüktür. Şöyle diyor:
“Arab, İbrahim’in oğlu İsmail’in zürriyetinin adıdır. A’rab kelimesi de,
esasında bu arab kelimesinin çoğuludur.” (Râgıb el-Isfahanî,
el-Müfredat, arb. maddesi)
Kur’an’da a’rab kelimesi, geçtiği 10 yerin biri hariç, daima
olumsuzluğun, kötülüğün, ikiyüzlülüğün, cimriliğin, kaypaklığın
taşıyıcısı olarak kullanılmaktadır.
ARAP GURURUNUN İSLAMDIŞILIĞI
Arap ırkının üstün ırk olduğuna inanmak, Arap için her şeyin üstündedir.
Kendisi dışındakilere ‘acem’ yani ‘ötekiler-yabancılar’ der ve onları
‘köleler veya âzadlı köleler’ anlamındaki ‘mevâlî’ sıfatıyla anar. Bir
mevâlînin hiçbir meziyeti onu, herhangi bir Arap’la eşit duruma
getiremez. Düşünülsün ki, İslam din bilimlerinin tümünde kaynak, İslam
ahlak ve irfanında prototip kişilerden biri sayılan ve Hz. Peygamber’in
hanımlarından süt emmek gibi bir üstünlükle anılan Hasan el-Basrî (ölm.
110/728) başta olmak üzere o devrin bilgin ve düşünür tüm mevalîsi
horlanmış, Arap kızlarıyla evlenmelerine izin verilmemiştir.
Fıkıh kaynaklarına kadar sokulmuş bulunan şu insanlık dışı tespiti de
anımsayalım: Araplara ve onların oluşturduğu Kur’an dışı fıkha göre,
Arapça okuma ve yazma bilmeyen herkes ‘ümmî’ sayılır. Yani böyle birisi
birkaç dili bilse, okuyup yazsa bile o ümmîdir. Yani okuma yazma
bilmeyen biridir.
Arapların ve Arapçanın üstünlüğü ve kutsallığı yolundaki Kur’an, akıl ve
insanlık dışı bu iddia, ne yazık ki yüce Peygamber âlet edilerek
sahnelenmiştir. Bu iddia sahiplerine göre, mademki Hz. Peygamber en son
ve en büyük peygamberdir, o halde onun mensup olduğu ırk da en yüce
ırktır.
Kur’an, herhangi bir ırkın üstünlüğünü ileri sürmeye asla izin vermez.
Söz konusu ırktan bir nebi gelmiş olması bu ölçüyü değiştirmenin
gerekçesi yapılamaz. Üstünlük, niyet ve gayret iledir.
Kaldı ki, Kur’an’ın beyanlarına göre, içinden nebi gelmemiş hiçbir ırk
yoktur. Allah, en büyük lütuflarından biri olan peygamber göndermeyi,
kulları arasında âdil bir biçimde paylaştırmıştır. Eğer bir ırktan nebi
gelmesi bir üstünlük vesilesi ise bilinmelidir ki, tüm ırklardan bir
veya birkaç nebi gelmiştir. Arap ırkı bu bakımdan tek değildir.
Dine saygı ve bunun oluşturduğu duygusal zemini, Arapların üstünlüğüne
basamak yapan aldatma, Arapları sevmenin bir din emri olduğunu da iddia
etmiştir. Bu iddiaya Kur’an’dan destek bulmak mümkün olmadığından, Allah
ile aldatma pazarının başka bir çare bulması gerekiyordu. Bulmuştur.
Benzeri durumlarda başvurduğu ‘hadis uydurma yolu’na gitmiştir. İşte o
iftiralardan biri:
“Ümmetimden ilk şefaat edeceklerim, beni görüp bana iman ederek beni
tasdikleyen Araplardır. Onların ardından da Arapların beni görmeden bana
iman edip beni görmek arzusu taşıyanlarına şefaat edeceğim.”
Görüldüğü gibi, bu şefaat dağıtımında Araplardan başkasına bir şey vaat
edilmemiştir. Resulü göreni, görmeyeni ile ne varsa Araplarındır.
Kur'an, Araplarla ilgili olarak uydurulan bu sözlerin tam tersini
söylemektedir.
Yorum Gönder